26 Ağu 2025 10:22

İran: Korkmuyoruz; Yeni diyaloğa hazırız

İran: Korkmuyoruz; Yeni diyaloğa hazırız

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, "Hiçbir taraf ile konuşmaktan korkmuyoruz. Ancak asıl mesele şu ki, diplomatik bir sürecin ortasında saldırıya uğradık ve bu bizim için çok pahalıya mal oldu" dedi.

Mehr Haber Ajansı: İran, İsrail ve ABD arasındaki askeri ve diplomatik gerginliklerin artmasıyla birlikte, “tetik mekanizması” veya diğer adıyla “snap-back mekanizması” konusu siyasi ve hukuki çevrelerde yeniden gündeme geldi. Bu mekanizma, devreye girdiğinde İran’a karşı uluslararası yaptırımların hızla ve otomatik olarak geri dönmesine yol açabilecek bir sistemdir.

Aslında “tetik mekanizması”, nükleer anlaşmadaki olası ihtilafları çözmek amacıyla geliştirilmiş bir mekanizmadır. Nükleer anlaşmanın herhangi bir tarafı, diğer tarafın anlaşmanın taahhütlerini yerine getirmediğine inanıyorsa, anlaşmanın 36. ve 37. maddelerine göre konu, İran dahil tüm tarafların yer alacağı ortak bir komisyona havale edilir.

Bu iki maddeye göre, Avrupa ülkeleri İran’ı nükleer anlaşmaya uymamakla suçlayıp konuyu KOEP Ortak Komisyonu’na havale ederse, İran’ın şikayetçi tarafın rızasını almak için 30 günü olacaktır. Aksi takdirde, dosya birkaç gün içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sevk edilir.

BM Güvenlik Konseyi, bu dosyayı aldıktan sonra bir ay içinde İran’a yönelik yaptırımların geri getirilmesini oylamak zorundadır. Ancak Batılı ülkeler, KOEP müzakereleri sırasında oylama sürecinin yapısını, Çin ve Rusya’nın Batılı ülkelerin görüşünü veto etme olasılığını ortadan kaldıracak şekilde değiştirmiştir.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, konu ile ilgili Alman basının sorularını yanıtladı:

*Önümüzdeki iki hafta içinde ne olacağını düşünüyorsunuz? Avrupalılarla daha fazla müzakere olacak mı, yoksa bir Tetik Mekanizması’nın uygulanması senaryosu daha mı olası?

Biz, Tetik Mekanizmasını yasal ve mantıklı bir mekanizma olarak görmüyoruz. Çünkü JCPOA’nın üzerinden on yıl geçtikten sonra, bu kararın [2231] geçerliliğini yitirmesi gerektiğine inanıyoruz. Görüşümüze göre, İran’ın nükleer programının BM Güvenlik Konseyi gündeminde kalması için hiçbir sebep yoktur. Nükleer programımız her zaman barışçıl olmuştur ve olmaya devam edecektir; ancak İsrail ve ABD tarafından tesislerimize yapılan saldırılar nedeniyle ciddi şekilde zarar görmüştür. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın raporları, İran’ın nükleer programında barışçıl amaçlardan herhangi bir sapma olmadığını teyit etmektedir.

O halde, İran neden Güvenlik Konseyi gündeminde kalmalıdır? Ekim ayında 2231 sayılı kararın süresi dolmalıdır. Ancak nükleer anlaşmaya taraf olan Avrupa ülkeleri, yaptırım kararlarını geri getirmekle tehdit ediyor. Bu, 2006 öncesine dönmek anlamına geliyor ve bu geri dönüş, İranlılar için yanlış bir yola girdiğiniz anlamına geliyor. Çünkü nükleer programımızın niteliğiyle ilgili endişeleri gidermek ve karşılığında yaptırımları kaldırmak amacıyla yıllardır Avrupalılarla müzakere edip nükleer anlaşmayı sonuçlandırmak için çok çabaladık. Şimdi, JCPOA’ya taraf olan Avrupa ülkeleri bize, son 10 yıldır yaptığınız her şeyin geçersiz olduğunu söylüyor.

Anlaşmadaki taahhütlerimizi yerine getirmek için elimizden gelenin en iyisini yaparken, 2019’da taahhütlerimizi azaltmak zorunda kaldık. Çünkü Avrupalıların ABD’nin çekilmesine karşılık vermek zorundaydık. Trump yönetimi JCPOA’dan çekildiğinde, Avrupalılar İran’a gelip “Lütfen misilleme yapmayın, bizi bekleyin, telafi ederiz” dediler. Ancak bu konuda başarısız oldular ve biz de uygun adımları atmak zorunda kaldık. Çünkü bir ülkenin bir anlaşmaya taraf olup, haklarından yararlanmadan sadece taahhütlerini yerine getirmesini bekleyemeyiz. Nükleer anlaşmada da böyle oldu ve taahhütlerimizi uygulama şeklimizi gözden geçirmek zorunda kaldık.

Ayrıca, bu eylem, herhangi bir tarafın yükümlülüklerini ihlal etmesinden etkilenen tarafın, anlaşmanın uygulanmasını tamamen veya kısmen askıya almasına izin veren JCPOA’nın asıl hedefine dayanıyordu. Şimdi, 10 yıl sonra, JCPOA üyesi olan Avrupa ülkeleri, tüm Güvenlik Konseyi kararlarını iptal etmekle tehdit ediyor. Bu adımın çok zararlı olacağını düşünüyorum; bu, Avrupalıların herhangi bir müzakere sürecinden dışlanmasına yol açacak.

Avrupalılar, Javier Solana, Ashton, Mogherini ve şimdi de Joseph Borrell döneminden bu yana İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yapıcı bir köprü rolü oynadılar. Bu sayede 2015 yılında JCPOA’ya ulaşabildik. Bu, sadece İran’ın değil, aynı zamanda onların da başarısıydı. Elbette, Avrupalıların İsrail ve Amerika’nın İran’a yönelik saldırılarına verdikleri tepkiden memnun değiliz ve bu saldırıları kınamalarını bekliyorduk; çünkü bunlar İran’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı haksız ve saldırgan bir eylemdi.

*Anlıyorum, ancak belirttiğiniz gibi, JCPOA Ekim ayına kadar yürürlükte. Dolayısıyla şu anda Avrupalılar ellerinde bu "kozun" hala olduğunu düşünüyor ve bu kozla oynamak için İranlılardan güven artırıcı önlemler talep ediyorlar. Sizce bu sorun önümüzdeki iki hafta içinde çözülebilir mi? Yoksa sürenin uzatılmasına mı yöneleceğiz? Ne bekliyorsunuz?

Güven inşasından bahsediyorsunuz. Ancak güven inşası ikili bir eylem gerektirir; güven tek taraflı olarak inşa edilemez. İran’ın güveni ciddi şekilde zedelendi. İsrail İran’a saldırdığında, Amerikalılarla müzakerelerin ortasındaydık. Dolayısıyla, diğer taraflardan güvenilirliklerini kanıtlamalarını isteme hakkı İran’a aittir ve Avrupalılar bu süreçte önemli bir rol oynayabilir.

Bu savaşın başlamasından sonra artık Amerikalılarla temas halinde değiliz, ancak savaşın en yoğun olduğu dönemde bile Avrupalılarla iletişim halindeydik. Sayın Erakçi, Cenevre’ye gitti ve JCPOA üyesi üç Avrupa ülkesi ve Avrupa Birliği Dış Politika Şefi ile görüştü. İki hafta önce İstanbul’da bir toplantı yaptık ve müzakerelere devam etmeye hazır olduğumuzu belirttik. Bu hazırlık hala mevcut. En iyi çözüme ulaşmak için Avrupalılarla görüşmeye hazırız.

*Ancak Avrupalılar Tetik Mekanızması’nın  uzatılmasını öneriyorlar. Sizce bu senaryo mümkün mü?

İran bu konuda karar verici değildir; kararın Güvenlik Konseyi düzeyinde alınması gerekmektedir. Bu, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin onayını veya en azından muhalefet etmemesini gerektirir. İran, Güvenlik Konseyi üyesi olmadığı için, böyle bir karar almak isterlerse bu tamamen onların inisiyatifindedir. Ancak İran açısından, her iki durumun (uzatma veya çekilme) yasal, mantıklı veya ahlaki bir dayanağı yoktur. Özellikle normal şartlarda görüşmediğimiz için, İran’ın nükleer programının Güvenlik Konseyi gözetiminde kalması için hiçbir sebep bulunmamaktadır.

*2015 yılında kaldırılan yaptırımların geri dönüp İran halkına ek bir ekonomik yük getirmesi riskini kabul etme yetkiniz var mı?

Elbette hiçbir ülke, hiçbir hükümet veya onurlu bir insan baskı ve yaptırımları kabul etmez; ancak bu durum bizim tercihimiz değil. Başkaları, İran’a bu kararları ve yaptırımları dayattı. Bu haksız, yasadışı ve adaletsiz bir durumdur. Nükleer meseleyi baskı uygulamak için bir bahane olarak kullandılar.

İsrail’in yaptıklarına bakın: askeri komutanlarımızı öldürdü, üniversite profesörlerimizi hedef aldı ve binden fazla sivil insanı şehit etti. Yani nükleer mesele sadece bir bahane. 1984’ten beri İsrailliler, İran’ın nükleer silah ürettiğini iddia ediyor. Medyalarına baktığınızda, aynı yıl İran’ın Almanların yardımıyla silah üreteceğini söylediler. Ancak bu kırk yıldır gerçekleşmedi ve buna rağmen dünyayı İran’ın hayali nükleer silahlarıyla korkutmaya devam ediyorlar.

Daha fazla baskı ve yaptırımı hoş karşılamıyoruz; ancak yasadışı taleplerine boyun eğmeyeceğiz.

*Avrupalılar Amerikalıları "yüzde sıfır zenginleştirme" pozisyonundan vazgeçirebildiklerine göre, yüzde 4 gibi bir zenginleştirme seviyesine geri dönmeye razı olur muydunuz? Böyle bir anlaşma sizin için müzakereye değer mi?

Bizi en çok kızdıran şey, JCPOA üyesi Avrupa ülkelerinin tutumlarıdır. Amerikalılar JCPOA’dan çekildiği için artık taahhütlerine bağlı değiller. Yüzde sıfır zenginleştirme önerdiler, oysa müzakerelerin ilk turunda yüzde 3,67’yi kabul etmişlerdi. Sürekli olarak hedeflerini değiştiriyorlar. Ancak Avrupalılar, JCPOA’nın İran’a zenginleştirme hakkı verdiğini biliyordu.

Elbette kimsenin onayına ihtiyacımız yok; çünkü bu hak, NPT’nin 4. Maddesi’nde tüm ülkeler için tanınmaktadır. JCPOA da bu hakkı tesis etti ve yüzde 3,67’lik bir tavan belirledi. Bu, bir anlaşma için iyi bir temel olabilirdi. Ancak ne yazık ki Amerikalılar, altıncı tur müzakerelerden sadece iki gün önce İran’a saldırdı. O dönem, müzakerelerin çok umut verici olduğu bir zamandı; çünkü onlar tekliflerini sunmuşlardı ve biz de teklif paketimizi hazırlamıştık. Bunu 15 Haziran’da sunmamız gerekiyordu.

Dolayısıyla, evet, Avrupalılar bir anlaşmaya varılmasında önemli bir rol oynayabilir; ancak şu anda yaratıcı ve yapıcı olmak yerine, İran’ı geri adım attırmayla tehdit etmeye daha fazla odaklanmış durumdalar.

*İran'ın zayıfladığı ve Batı'nın müzakerelerde güçlü bir konumda olduğunu ve "sert adam" rolünü oynayabileceğini düşündüğü yönünde bir his var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Yanlış bir düşünceye kapılmış durumdalar. Yaklaşık dört yıl önce de aynı hatayı yaptılar. Biden yönetimi sırasında neredeyse her şey tamamlanmıştı. Ben de müzakere ekibinin bir üyesiydim ve metnin yüzde 99’unun hazır olduğunu söyleyebilirim. Ancak daha sonra İran’da iç karışıklıklar çıktı ve bazı Avrupa ülkeleri, “Artık İran’ın bir iç sorunu var, ona daha fazla baskı uygulayabiliriz” diye düşündü. Ancak bu düşüncelerin yanlış olduğu ortaya çıktı.

Bir kez daha İran algıları yanılıyor. Eğer İran’ı baskı yoluyla teslim olmaya zorlayabileceklerini sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Bu, ciddi bir yanlış hesaplama. İran, hiçbir koşulda yasal ve meşru taleplerinden vazgeçmeyecektir.

*Yakın zamanda ABD hükümetiyle tekrar görüşeceğinizi düşünüyor musunuz?

Hiçbir taraf ile konuşmaktan korkmuyoruz. Ancak asıl mesele şu ki, diplomatik bir sürecin ortasında saldırıya uğradık ve bu bizim için çok pahalıya mal oldu. Öyleyse aynı şeyin tekrar olmayacağının garantisi var mı? Temel olarak, diplomatik süreç ve müzakereler bir sorunu çözmek ve bir soruna çözüm bulmak için olmalıdır. Ancak görünüşe göre Amerikalılar bu diplomatik süreci savaşa hazırlanmak için kötüye kullandılar ve bu da var olan asgari güveni ciddi şekilde zedeledi.

İran ile ABD arasında hiçbir güven olmadığını söyleyebilirim. Elbette, en başından beri ABD'ye güvenmek için hiçbir nedenimiz yoktu. Ancak yine de, bağımsız devletlerin temsilcileri olarak müzakere masasına oturduğumuzda, konuşabileceğimiz güvenli bir zemin olmalı.

News ID 1929762

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha